Wednesday, November 29, 2006

Söz'e Devam..

"Kaçan tren doğru tren midir, her vakitte.
O trenin kaçmasıdır, doğru olan belkide."

Monday, November 20, 2006

Bir Söz!

"Yırt perdelerini, er kendine.
Işık ne semada, ne şu zeminde."

Friday, November 10, 2006

KELEBEK ETKİSİ VE SOSYAL ADALET

'Kelebek Etkisi, bir sistemin başlangıç verilerindeki ufak değişikliklerin, büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilecek etkiye verilen isim. İsmi, Edward N. Lorenz'in hava durumuyla verdiği örnekten geliyor: Amazonas ormanında bir kelebeğin kanat çırpması, Avrupa'da fırtına kopmasına sebep olabilir.'
Burdan çıkarımla, aslında hiç bir olayın birbirinden bağımsız olmadığını, her olayın bir diğerini dolaylıda olsa etkilediğini söylemek, çok da zor olmasa gerek. Hiç ummadığımız davranışların, çok farklı sonuçlar doğurması yada bir olayın farklı olayları, umulmadık şekilde etkillemesi gibi.

Esasen, bununla da yapılan her davranış, söylev ve fiilin çok dikkatli îfa edilmesi ve bunun sorumluluğunun ciddi anlamda üstlenilmesi, rasyonel bir biçimde düşünülürse, kaçınılmaz.

Benim değineceğim ve başlıkta da geçen esas konu ise, kelebek etkisinin, sosyal adalete olan etkisi yahut ilişkisi. Bilindiği üzere, dünyanın farklı coğrafyalarında hatta aynı coğrafyada yaşayan halklar arasında bile, ciddi sosyal sınıf farklılıkları mevcut. Sözgelimi İstanbul'da aynı semt de yaşayan ve yaşam standartları arasında ciddi anlamda farklar yada uçurumlar olan insanları, müşehade ediyoruz. Birbirine çok yakın bir alanda, yine birbirinden habersiz hayatlar. Bir tarafta çok yüksek hayatlar yaşanırken, diğer tarafta yiyecek yemeği bile bulamayıp, başkalarından medet umanlar. Bir ailenin bir aylık geçineceği paranın, başka bir tarafta bir akşamlık yemeğin, faturasına eşit olması gibi.

Eğer, bütün insanların yaşayabileceği bir tek dünya var ise ve bütün kaynaklar insanların yaşaması için, onların tasarruflarına verilmişse, o zaman her insanın, medeniyetin ulaştığı seviyeye göre, asgari düzeyde yaşama hakkı vardır. Bu, insanın dünyaya gelmesi ile doğuştan verilen, potansiyel bir hak aslında. Olaya burdan baktığımızda açlık sıkıntısı çekerek, sefil bir hayat süren insanların, insan olmalarından kaynaklanan bu hakkı, zenginler tarafından kullanılmakta. Dolayısıyla, zenginlerin sahip oldukları servetin bir bölümünün, yoksulluk çekenlerin hakkı olduğu tasavvuru, dini ve vicdani kaygılar şöyle dursun, akılla bile düşünülürse, gelinebilecek bir nokta.

Bir diğer nokta da insanların, sahip oldukları zenginlikleri , tamamı ile kendi tasarruflarıdaymış gibi, şuursuzca sarfetmesi, yığınla israf yapılması ve bunun gayet doğal karşılanması.

Eğer bir kelebeğin kanat çırpması ile oluşacak rüzgar, çok uzak bir yerde, büyük bir fırtınaya sebebiyet verebiliyorsa, hangi düşünce dünyanın muayyen bölgelerindeki çekilen toplu açlıkların, şuursuzca yapılan israfların sonucu olmadığını söyleyebilir. Çok küçük hadiselerin, kaotik bir süreçlede olsa, çok büyük hadiselere sebep olduğu, bugün bilimsel verilerle bile doğrulanıyorsa, yapılan çok küçük kaynak israflarının bile, ciddi açlık ve yoksulluklara netice açtığına, yine aklın ve bilimin verileriyle gelmek mümkün.