Thursday, October 25, 2007

İstanbul'a dair, bir Şiir !!!

İstanbul, yitik şehir

Adına ne ağıtlar yakıldı.
Ne şiirler yazıldı sevdandan,
Ne aşklar yaşandı yüreğinde,
Maşuğun biride sendin.

Seni aradı her daim gözler.
Senden nefes alamak için soluklandı,
Yudum yudum vuslata erdi,
Hasretinden çatlayacak, gönüller.

Oysa sen gideli çok oldu.
Şimdi biz, hayalinle avunuyoruz.
Maziden kalan üç-beş emaren,
Kâfi geldi, paslanmış hislerimize.

Nerdesin! Ey Kıymetli.
Gelde, yine aşkın şehri ol.
Gelde, sil gönüllerin pasını.
Ruhunu kaybetmiş bedenlerimiz,
Senle birlikte, yine aslına ersin.

Gel! Gel, övgüyle gel.
Övülmüşlüğün kutsiliğiyle,
yeniden onurlandır bizi.
Şahlansın Yiğitler.
Yeniden sevdalansın Fatihler.
Ve sen, yine cilvelen.

Maşuklar sende bulsun fena.
Tamamına erdir aşkları,
Adına yakışır ihtişamınla.

Sen, hala sevdamızsın...

Wednesday, September 5, 2007

-di li Zamanda. Ama Geçmemiş...

26 Ekim 2003 Pazar.
Ramazan a çeyrek kala. şimdiden ramazan ın ve akabinde bayramın mübarek olsun.
Ve Allahın selamıda üzerine olsun.

İnsalığın iftiharı ve kâinatın özü, sebebi Efendimiz(s.a.v.) insan oğlunun ulaşabileceği, hak olan her cephede son noktaya kadar gitmiş, en yüksek dereceler kendisinde zuhur etmiş ve ilahi ahlak onda öyle tecelli etmiş ki, mele-i alâ nın sakinleri bile, onun çıktığı noktalara ulaşamamış. Yaratılmış olarak, merhamet onda son noktasını yaşamış, şevkât yine onda görebileceği en uç noktayı görmüş ve aşk.
Aşk onda öyle tecelli etmiş ki, adeta bütün evreni sarmış, ona dokunmakla yada onu görmekle şereflenen bir daha yanmaktan kendini alamamış. Yanmış, yanmış...
ve enaniyetten sıyrılarak kendini bilmenin ve ondan ötürü Rabbini bilmenin, o engin, sınırsız huzurunu yudumlamış.

ve şairin değimiyle; ağlayan bir öksüz çocuk olsunda, onun hıçkırıklarında o olmasın. Bir annenin yavrusundan uzak kaldığı uzun bir anda, yavrusuna olan o derin şefkat ve merhametinde o olmasın. Ve sevgili. Muhatabına beslediği o aziz ve derin sevgide yada maşukların enaniyetten sıyrılarak, surette batînın fevkaladeliklerine ermelerindeki o büyük aşkta o olmasın.. gösterilemez bu.

Onu görmekle şereflenen bile, böyle büyük bir aşka kapılıp, şerefli mahluk olmanın huzurunu yudumlarken, kimbilir ondaki aşkın boyutları neydi. Hangi yürek kaldıbilirdi onu, yada hangi yaratılmış bu mertebeye ermenin o ağır sorumluluğunu taşıyabilirdi...

Thursday, April 5, 2007

"Vakti zamanında bir mübtela'nın meftun oduğu Muhatabına, yazdığı nağmeden alıntı.."

......
...

Herşey, herşey bir şekilde hallolurda ya elinde olmayan, elinin kolunun bağlı olduğu durumlarda..

İçinde volkanlar patlıyorsa, 'yokmu bir çare!' diye inliyorsan ve biçareysen...
Kim, kim bulabilir ki çare. Tek merci, tek çare orası. Ve yönelirsin sahibine;
"Allah ne güzel dostdur, O herşeye yeter." fehvasına sarılırsın.
Sarılırsın da merhem olur yarana, sabretmeyi de öğrenirsin bununla.

Zira içindeki volkanları patlatan, vesileleri yaratan ve dahi ne hissediyorsan, ne kadar ulvi bir sevgiyse içindeki, onuda yaratan, yoktan var eden değilmidir.

Beyazıd-ı Bistami gibi damlada boğulmaktan, Mevlana gibi deryayı bulmaya yönelmek gelir aklına. Hoş! Sen, Beyazıd'ın binde biri bile değilsindir, yine de bunu düşünmek bile yeşertir ümitleri, hafifletir içindeki yangını.

...
..